Türkiye daha fazlası ve iyisine layıktı ve hazırdı

01.10.2013 Vatan

Başbakan Erdoğan’ın dünkü basın açıklamasının (“basın toplantısı” diyemiyorum çünkü salonu dolduran onca gazeteci, ki içlerinde genel yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcileri de vardı, kendisine tek bir soru bile soramadılar. Bazı yayın kuruluşlarının bu açıklamaya davet edilmemesi de apayrı ve büyük bir sorundu) ilk bölümünde söylediklerinden, demokratikleşme paketinin bazı beklentileri karşılamayacağını anlamak mümkündü. Nitekim öyle oldu: Özellikle KCK tutuklularını ilgilendiren Terörle Mücadele Kanunu’nda (TMK) herhangi bir değişiklik olmadı; Nevşehir Üniversitesi’nin adının Hacı Bektaş-ı Veli olarak değiştirilmesi dışında Alevilerin beklentileri karşılanmadı ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması yine bir başka bahara kaldı.
Sonuncu konunun karmaşık bazı diplomatik süreçlerle ilgili olarak pakette ye almadığı; Alevi sorunuyla ilgili ayrı bir paket hazırlandığı söyleniyor. Bu iddialar doğru olsa bile yine de beklemek gerekecek. Kaldı ki TMK hakkında herhangi bir rivayet de söz konusu değil.

Hükümetin takvimi

Paketle ilgili görüşüm başlıktaki gibi: Türkiye daha fazlası ve iyisine layıktı ve hazırdı. Ancak hükümet ve Başbakan Erdoğan yaklaşan üç (yerel, cumhurbaşkanlığı ve genel) seçimi göz önüne alarak, atılması zaruri ve kaçınılmaz olan demokratikleşme adımlarını belli bir takvime bağlamışa benziyorlar. Örneğin ana dilde eğitim, daha önce de defalarca yazıp söylediğimiz gibi, eninde sonunda gerçekleşecek ve bunun gecikmesi Türkiye’ye zaman ve enerji kaybına yol açacak. Bu açıdan bakıldığında özel okullarda ana dilde eğitime imkan tanınması hiç kuşkusuz son derece önemli bir adım. Bunun ardından devlet okullarında ana dilde eğitimin geleceği de kesin ama zamanı belirsiz.
Alfabe yasaklarının kalkması, seçimlerde Türkçe dışında dil ve lehçelerde propagandaya izin verilmesi, yerleşim birimlerinin isimlerinin iadesi gibi düzenlemelerin özellikle Kürt sorununun çözümüne katkıları asla yabana atılamaz. Bununla birlikte paketteki en önemli düzenlemelerin özel okullarda ana dilde eğitime ek olarak kamuda (bazı yerler hariç) başörtüsü yasağının kaldırılması olduğunu söyleyebiliriz.

“Yetmez ama evet” değil

Pakette olmayanları söylemek olanları küçümseme anlamına gelmez; olanları önemsemek olmayanları söylemeyi (ve talep etmeyi) engellemez. Savunduğum bu yaklaşımı 12 Eylül referandumunun ünlü (ve abes) sloganı “yetmez ama evet” ile özetlemeye çalışmak yanlış olacaktır. Zira çok ciddi bir yöntem farkı söz konusu. O sloganı benimseyenler hak ve özgürlükleri mücadele ederek “alma”yı değil de birilerinin (devletin) onları kendilerine “vermesi”ni önemsiyorlardı. Bu pakete de “yetmez ama evet” zaviyesinden bakanların, Türkiye’de bu hakları elde etmek için verilmiş olan nice mücadeleyi, fedekârlığı ve mağduriyeti geri plana ittikleri anlaşılıyor.
Sonuçta kimse kimseye durup dururken bazı hak ve özgürlükleri bahşediyor değil. Hatta çoktan hak edilmiş olan birçok hak ve özgürlüğün geciktirilmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız.

Paketin çözüm sürecine etkisi

Bu paketin çözüm sürecine nasıl etki edeceğini anlamak için Kandil (PKK) ve tabii ki İmralı’dan (Öcalan) gelecek değerlendirmeleri beklememiz lazım. Çözüm süreci, içiçe geçmiş olan Kürt ve PKK sorunlarını birlikte çözmeyi hedefliyor. Pakette Kürt sorunuyla ilgili epey madde var ancak PKK sorunuyla doğrudan ilgili herhangi bir şey gözükmüyor. Eğer TMK değiştirilseydi KCK davalarından içerde olan çok sayıda siyasetçi, yerel yönetici, gazeteci vb. tahliye olur, bu da Kürt siyasi hareketinin sürece angajmanını artırabilirdi.
Şimdi soru şu: Bu paket durmuş olan geri çekilmeyi kaldığı yerden yeniden başlatabilir mi? Eğer PKK yöneticileri ve asıl olarak da Öcalan, Kürt sorunundaki düzenlemeleri hükümetin sürece yönelik iyiniyetinin kanıtı olarak görürlerse bu pekala mümkün.
Bu son derece hassas konuda herhangi bir spekülasyon yapmayalım ve Kandil ile İmralı’dan gelecek açıklamaları bekleyelim.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
28.04.2024 Akşener’den sonra İYİ Parti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
23.04.2024 Rıfat Bali ile söyleşi: Musa’nın evlâdı Cumhuriyet’in yurttaşı
22.04.2024 Murat Somer ile söyleşi: CHP mi kazandı, AKP mi kaybetti?
21.04.2024 Erdoğan özeleştiri yapabilir veya yakın çevresinden, “Kral çıplak“ diyecek birileri çıkabilir mi?
19.04.2024 Haftaya Bakış (210): Istakozdan Rolex’e – Beklenen Erdoğan ve Özel görüşmesi
17.04.2024 Murat Ağırel ile söyleşi: Türkiye nasıl kara para aklama cenneti haline geldi?
14.04.2024 Kim Erdoğan ile müttefik olmak ister?
12.04.2024 AK Parti “yok hükmünde”, çünkü…
11.04.2024 Ateş İlyas Başsoy ile söyleşi – 31 Mart değerlendirmesi: Köftecilerin gazabı
10.04.2024 Ali Yaycıoğlu ile söyleşi: Erdoğan yorgunu Türkiye’de açılan kapı ve riskler
28.04.2024 Akşener’den sonra İYİ Parti: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı